PANDEMİ DÖNEMİ AİLE İÇİ İLİŞKİLERİ

 

Değerli Öğrencilerimiz;

Bugünlerde sıradan olmayan günler yaşıyoruz ve hayat bizler için birkaç ay önceden planlamadığımız şekilde gerçekleşiyor. Karantina süreci sebebiyle sosyalleşme alanlarımız son derece kısıtlanmış durumda. Dolayısıyla sosyal destek almak adına daha fazla çaba harcıyoruz. Özellikle de aynı evi paylaştığımız ailelerimizle bu süreçleri yoğun yaşamaktayız. Pandemi dolayısıyla yaşadığımız bu krizli süreçler aile içi ilişkilerimize yeni bir düzeni beraberinde getirmiş durumda.

Kabul etmek gerekir ki bir değişim süreci içerisindeyiz. Etkileri hemen algılanmasa bile, değişim insan hayatını her yönüyle kuşatan doğal bir süreçtir. Her şey değişirken bireyler ve toplumlar arası ilişkiler de değişmektedir. Aile kurumu da yaşanan bu değişim sürecinden hem etkilenmekte hem de bu süreci etkilemektedir. Aile ilişkilerinde iyileşmeyi sağlayacak olan kavram, değişim ve buna yönelik uyumdur. Elbette ki bu etkileşimler kültüre göre farklılaşmaktadır. Evlerimizde geçirdiğimiz bu günlerde yoğun etkileşimde bulunduğumuz ailelerimizde zaman zaman çatışmaların oluşması kaçınılmazdır. Yani aile içi ilişkiler her zaman istenilen biçimde sürmemektedir. Sağlıklı aile, problemlerin yaşanmadığı bir aile değildir. Yaşanan problemlerin çözümlerini bulan ve uygun yöntemlerle çözen ailedir. Aile içi çatışmaları yönetmesini becerenler bir sistem olarak ailenin fonksiyonlarının artmasına katkıda bulunmuş olurlar. Ailede yaşanan tüm bu konuların ele alınması, yorumlanması çok önemlidir. Birlikte yaşamadan kaynaklı kimi anlaşmazlıkların ortaya çıkmasının normal olduğu kabulünden hareket edilirse, aile içi çatışmalarda esas problemin meydana gelen çatışmalara karşı ailenin tavır alış biçiminden kaynakladığı görülmektedir. Yani aileler yaşanan çatışmalara hangi biçimde yaklaşmakta ve problemleri nasıl çözmektedirler?

Aile içinde bireylerin gerek aile içi ilişkileri ilgilendiren konularda gerekse bireylerin kendi yaşadıkları sorunlara ilişkin konuları konuşmamaları, sorunları paylaşmamaları bireyleri birbirinden uzaklaştırır. Zor zamanlarda sorunların paylaşılmaması ilişkilerin sevgi ve paylaşıma dayalı olmaktansa aynı mekânı zorunlu paylaşmaya doğru birlikteliği olumsuz yönde etkileyecek bir mecraya sürükler. O halde ailenin sağlıklı ve güçlü olması üyeler arasındaki ilişkinin gücüne bağlıdır. İlişkilerin sağlıklı ve güçlü olması için de etkin iletişim gereklidir. Bu kapsamda beden dili ve göz teması, üslup, ilgili ve etkin dinleme iletişimin önemli unsurlarıdır. Doğru iletişim için ne söylenmek istendiği çok iyi bilinmeli ve doğru kelimeler seçilip kullanılmalıdır. 

Aile içinde kurulması gereken iki yönlü iletişimin önkoşulu; iletişim için zaman ayrılmasıdır. Televizyon seyrederken, gazete okurken ya da yemek hazırlarken kurulan iletişime kıyasla aile üyelerinin karşılıklı oturarak, birbirlerini dinleyerek kurdukları iletişim daha sağlıklıdır. Aile içi sürekli yakın ilişkiler, bazen aşırı oranda teklifsiz ve özensiz olabilir. Örneğin: “Şu kapıyı kapatmanı kaç kere söyleyeceğim?” ifadesi ile “Çıkarken kapıyı kapatır mısın lütfen?” ifadesi arasında, karşıdaki kişinin öz saygısını etkilemesi açısından büyük fark vardır. Birinci ifade tarzı, yöneldiği kişi tarafından, çoğunlukla öz saygısına bir saldırı olarak algılanır. Bu nedenle, iletişimde daha özenli olmak gerekir.

Bu süreçte bizler için kolaylaştırıcı olacak bir başka unsur da duygularımızı ifade etmemizdir. Aile içi ilişkilerde zaman zaman yoğun duygular yaşanır: Kızgınlık, sevgi, düş kırıklığı, umutsuzluk, kıskançlık, sevinç vb. Önemli olan bu duyguları zamanında ve yerinde ifade etmektir. Her tür duygu uygun davranışlarla ifade edilmelidir. Birçok insan duygularını gereği gibi ifade edemez ve bu nedenle de kendini engellenmiş hisseder. Engellenme, başkaları tarafından kabul edilebilir tarzda çözümlenmezse, hırçınlığa, öç almaya, saldırganlığa yol açabilir. Bu nedenle, aile üyelerinin sevgi, kızgınlık ve düş kırıklığı gibi duygularını birbirlerine iletmeleri önemlidir. Bu iletim açık ve doğrudan olmalıdır. Sağlıksız iletişim, aile üyeleri arasındaki sözlü iletişimin kapalılığı, kişilerin söylemek istediklerini dolaylı yollardan ifade etmelerinden meydana gelir. Aile üyelerinin iletişimde ben dilini kullanmaları bu süreci desteklemektedir.

Ben Dili karşı tarafın kişiliğinin ve kendisinin suçlanmadan, eleştirilmeden, yaptığı davranışın yanlışlığının nedenleriyle, karşı tarafı somut olarak nasıl etkilediği ve ne tür duygular uyandırdığını açıklayan bir iletişim dilidir. Burada alıcıya ileteceğimiz mesajda; kabul edilmeyen davranışın tanımlanması (“Mutfağı dağınık bırakınca…..”, “Müziğin sesini çok fazla açınca….”, “Oyun oynarken kardeşini itince….” vb.), kabul edilmeyen davranışın gerçek ve somut etkisi (“Yoruluyorum.”, “Başım ağrıyor.”, “Kapının çalındığını duyamıyorum.”, “Ben toplamak zorunda kalıyorum.”, “Okuduğumu anlayamıyorum.”) ve kabul edilmeyen davranışın yaşattığı duygu (“Öfkeleniyorum.”, “Sinirleniyorum.”, “Aşağılanmış hissediyorum.”, “Korkuyorum.”, “Kızıyorum.” vb.) olmak üzere üç unsur bulunmaktadır. Tek bir örnek verilecek olursa: “Müziğin sesini çok fazla açınca elimdeki işe yoğunlaşamıyorum ve bu durum beni strese sokuyor. İşimi yapamadığım için de üzülüyorum.” Bu şekilde kabul edilmeyen davranışın belirtilmesi ve bu davranışın kişi üzerindeki olumsuz etkisinin ve kişinin bundan dolayı ne hissettiğinin açık cümleler halinde ifade edilmesi doğru dil olan ben dili’nin kullanılmış olmasını sağlar. Böylece empatik iletişimin de önü açılmış olur. Ben dili kullanmadığımızda suçlayıcı, eleştirici ve yargılayıcı dil olan Sen Dili kullanılır ki bu da iletişimi olumsuz etkiler (Örn: Sen çok dağınık bir çocuksun gibi).

Son olarak içinde bulunduğumuz sürecin pek çok açıdan kriz dönemi olduğunun farkına varmamız sorunları çözümleyebilmek açısından son derece önemlidir. Bilmeliyiz ki kriz dönemlerinde bireylerin vereceği tepkiler farklılaşabilmektedir. Aile içinde birbirinizde daha önce hiç görmediğiniz stres tepkileri gözlemleyebilirsiniz. Aşırı kaygılı ya da umursamaz olmak, durup dururken bağırmak ya da gülmek, donuk davranmak ya da çok tepkisel davranmak gibi... Bu durumlardan korunmak için yukarıda bahsettiğimiz iletişim unsularını kendinize hatırlatmanız yararlı olacaktır. Ayrıca öfkeli iken mümkün mertebe iletişim kurmayın. Doğru ve etkili bir iletişim, uyanık ve bilinçli bir halde iken gerçekleşendir. Kızgınlık ve öfke düşünme etkinliğini zayıflattığı için öfkeli anlarda iletişim kurulmamalıdır. Bu yoğun etkileşim sürecinde evde kendinize ait zamanlar oluşturun ancak kendinizi tamamen izole etmeyin. Günün belli bazı zamanlarında da ailenizle vakit geçirmeyi ihmal etmeyin. Ayrıca size iyi gelen insanları arayın ve iletişiminizi sürdürün.

Evde kaldığımız bu günlerde anlayabildiğimiz, anlatabildiğimiz ve dolayısıyla anlaşabildiğimiz sağlıklı ilişkiler geliştirebilmek ümidiyle.

İletişim: odek@yildiz.edu.tr

*Karantina ve izolasyon süreci devam ederken Dekanlığımız evinde online görüşme imkanı olmayan öğrencilerimiz için e-posta ile psikolojik destek hizmetine başlamıştır. Gizlilik ve mahremiyet Dekanlığımızın her zaman en çok önem verdiği konulardan biri olmuştur ve olacaktır.

12-05-2020

ÖĞRENCİ DEKANLIĞI